FOTOLAR

30 Aralık 2014 Salı

2015'e merhaba derken...




Çok lafa gerek yok. 
2000 yılını heyecanla beklerken bir zamanlar, şimdi 2014 'e el sallıyoruz. 

Bu akşam 2015'e hoş geldin derken iyi/kötü anılarla dolu koca bir yılı geride bırakacağız. 


"Yeni yıl; hepinize sağlık, mutluluk, başarı, huzur getirsin"

Mutlu anlarınızı size hiç unutturmayacak fotoğraflarla dolu enfes bir yıl diliyorum herkese. 



Sevgiyle kalın. 

Seneye görüşmek üzere :)










24 Aralık 2014 Çarşamba

Terbiyeli Yulaflı Kabak Çorbası (Diette detoks)

Benim için aylardan "DİET". 
1 ay önce başlamış olduğum dietimde 3.300gr kilo verimi ile emin adımlarla hedef -15kg'ya doğru ilerliyorum. Hernekedar dietim hem emzirme koşullarıma hemde iştah durumuma göre ayarlanmış olsada bir iki kez şeytana uydum. Bu kaçamaklar arada olacaktır ama önemli olan azimli bir şekilde ipin ucunu bırakmamakta. Emzirmem göz önünde bulundurularak hazırlanan dietimi her hafta kontrol ettiriyorum. Kilo vermiş olmanın dayanılmaz hafifliği ile çok mutlu ve motive ayrılıyorum klinikten. :)

Geçen hafta birazcık kaçamak olduğundan ölçümüm hemen farketti. Az da olsa birazcık almışım. Dr'um kilo verimimi hızlandırmak ve yaptığım kaçamakların sonuçlarına engel olmak için en başta tabii ki beni UYARDI sonra ise sadece üç gün yapmamı istediği aşağıda kendi fotoğrafladığım görsellerini göreceğiniz "Terbiyeli Yulaflı Kabak Çorba"sının tarifini 1 öğünümde tüketmek üzere verdi. Hem detoks kıvamında, hem de doyurucu. 

Bu çorbayı evinizdekillerle de paylaşabilir, sağlıklı olarak öğününüzü alabilirsiniz. 
Bu tarif "Mutlu Diyet" kliniğinden mutlu bir doktor tarafından verilmiştir. :)

Afiyet olsun

Buyrun çorba tarifine :
3 orta boy kabak
2 lt su
1 yumurta
4 kaşık light yoğurt (ben normal yoğurt kullandım)
8 kaşık yulaf ezmesi
biraz tuz, karabiber, pul biber

Hazırlanışı:
Kabakları iri iri doğrayıp, tuz karabiber ile birlikte suda haşlayın. 
Ayrı bir kasede yoğurt, yulaf ve yumurtayı çırpın. Kaynayan kabaklı sudan bir kepçe alıp, çırptığınız karışımın içine yavaş yavaş ekledikten sonra elde ettiğiniz terbiyeyi çorbanın içine yavaş adımlarla karıştırarak ilave edin10 dk. kaynattıktan sonra bir tutam kıyılmış dereotu ve kuru naneyide blenderdan geçirdikten sonra biraz daha kaynatın ve sonra ateşten alıp tercihen limonla ikram edebilirsiniz. 
:)








8 Aralık 2014 Pazartesi

Ev yapımı anne cipsi

Abur cuburu sevmeyen varsa el kaldırsın !

Kim sevmez ki. Ne kadar zararlı olduklarını bilsekde en lezzetli gıdalardır aslında. Büyükler olarak çocuklarımızı uzak tutmaya çalışır, elimizden geldiğince o zehri onlara yedirmek istemeyiz. 

Ben eve mümkün olduğunca abur cubur almıyorum. Yani öyle abur cubur çekmemiz ya da torbamız yoktur. Her ne kadar büyüklerimiz (!!!) sevgili dedeler, anneanneler, babaanneler torunlarına kıyamayıp (!) onları mutlu etmek adına bu abur cuburlardan kimi zaman ellerine tutuştursalarda dışarıda (doğumgünleri) yenenler dışında bizde nadirdir. E herkes de bir olmuyor, misafirliğe bile gittiğinde karşına çıkabiliyor. Böyle olunca da bizimkiler durur mu ? Hemen atlıyorlarlar tabii. 

Geçenlerde Bora'nın(1 numara) bir arkadaşının evine gittik. Orada sunulan bir atıştırmalık vardı ki bayıldım. Cips olarak sunulan bu atıştırmalığın hiç vakit kaybetmeden tarifini aldım ve evde uyguladım. Harika oldu diyebilirim. "Zeytin aromalı cips". Çocuklar bayıldılar. 

Her ne kadar içine sürdüğüm zeytin ezmesini marketten almış olsamda organiğini de bulmak mümkün. 
Aşağıda kendi yaptığım cipsin fotoğrafını bulabilirsiniz. Yanına özellikle ev yapımı yoğurttan(yoksa süzme yoğurt) hazırlanmış fesleğenli, kekikli vb damak tadınıza göre hazırlanmış bir sos yapabilirsiniz. 

Hiç vakit kaybetmeyin yarın malzemelerinizi alın çocuklara süpriz yapın. Sadece çocuklar mı? Hayır tabii ki. Sizinde beğenerek yiyebileceğiniz, misafirlerinize ikram edebileceğiniz bir "anne cipsi" bu :) 


Haydi afiyet olsun. 


Tarifi :

Malzemeler :
2 yufka
1,5 çorba kaşığı zeytin ezmesi
2-3 çorba kaşığı su
biraz zeytinyağ

Hazırlanışı:
Zeytin ezmesini, suyu,zeytinyağını bi kapta karıştırın. Üzerine yağlı kağıt koyduğunuz fırın tepsisi üzerine 1 yufkayı etrafından sarkacak şekilde yerleştirin.Yufkanın üzerine yoğun olmayacak şekilde hafif vuruşlarla karışımı bir fırça yardımı ile sürün, yayın. Çok fazla sürünce tadı fazla tuzlu olabiliyor o yüzden ince tabaka halinde sürmenizi öneririm. 
Sürdükten sonra ikinci yufkayıda aynı şekilde üzerine yapıştırın ve bastırın ki iyice yapışsın. 
Kenarlardan sarkanları kestikten sonra (ben daha sonra kenarları da değerlendiriyorum aynı şekilde) baklava şeklinde kare kare pizza bıcağı ya da normal bıçakla dilimleyin ama ayırmayın öylece bırakın. 
Sonra önce 150 derecede ısıtılmış fırına koyun. Hafif pembeleşip kıtır hale gelince hemen alın. Çok ince olduğundan hemen pişiyor çok pişince de hoş olmuyor tadı. Bizzat denemişimdir :)) Piştikten sonra birbirinden ayrılan cipslerinizi bir tabağa koyup yanında sosuyla sevdiklerinize servis edebilirsiniz. Uzun sürede dayanıyorlar. 

Destan arkadaşıma ithafen yazıyorum. Tarif için teşekkürler Destan'cım:)

Afiyet olsun. 








5 Kasım 2014 Çarşamba

Minik korsan Demir

Demir dolu dolu 6 aylık oldu. Ne zaman oldu anlamadıysamda, oğluşum artık biraz destekle oturabiliyor, ona seslendiğimizde bakıyor, yaptıklarımıza gülüyor ve yemek gördümü deliriyor :) Kısacası Demir büyüyor. 

Bebişim henüz süt çocuğu olduğundan dolayı fotoğrafçılığa ara vermiş olsamda Demir'im sağolsun evde de olsa küçük çekimler yapmama olanak tanıyıp içimdeki çekim arzusunu biraz olsun tatmin etmeme yardımcı oluyor. Her ay olduğu gibi Demir için bu ay nasıl bir konsept çekim yapabilirim derken bir anda aklıma küçük abisinin korsan kostümü geldi. Ya sadece şapkasını kullanacaktım ya da başka bir kostüm ayarlayacaktım çünkü üstü ona büyük gelir diye düşünüyordum. Yanıldım. Gayet de güzel oldu aslında. Hernekadar ben dış çekimleri daha çok sevsemde hava koşulları nedeni ile evde derme çatma bir stüdyocuk hazırlayıp ısıtıcıyıda açtıktan sonra başladım deklanşöre basmaya. Korktuğum gibi olmadı. Demir'im beni üzmedi ve düşe kalka destekle oturarak bana pozlarını verdi ama kuzucuk ciddiyetini koruyarak çok gülmedi :). Bu tip bebek fotoğrafı çekimlerinde bebeğin dikkatini çekmek, bu dikkati anlık olarak koruyup deklanşöre basmak çok önemli. Neyseki anneannemiz ve ablamız sağolsunlar bir şekilde bana destek oldularda ben de birkaç kare yakalayabildim. 

Şimdiden aklımda 7. ay konseptini tasarladım bile. Tekrar görüşmek dileğiyle sizi Demir'in fotoğrafları ile başbaşa bırakıyorum. 

Sevgiyle kalın. 

Didem



                         




2 Ekim 2014 Perşembe

Nerede o eski bayramlar...

Yarın bayram başlıyor. Eskiden neşe ile kutlanan, şimdilerde ise bir tatil aracı olarak kullanılan bayramlar. Yinede, benim elimden geldiğince çocuklarıma aşılamaya çalıştığım güzel bayram kutlamaları geliyor. 2 sene önce yazmış olduğum bir yazı var ekte. Sizinle tekrardan paylaşmak istedim çünkü o zamandan bu zamana maalesef değişen hiç birşey yok.

Herkese iyi bayramlar. 

Sevgiyle kalın. 



"Küçüktük…Bayram geldiğinde annemiz babamız nereye giderse oraya gider, büyüklerimizin ellerini öper, kimi zaman bayram paramızı, kimi zaman bez mendilimizi, kimi zaman ise şekerlerimizi cebe doldurur eve dönerdik. Bayramlarda yapılan bu dolaşmalar yoğun olunca tabiki bir çocuk olarak sıkılırdık zaman zaman. Biraz daha büyüyünce “anne ben gelmesem olmaz mı?”larla ailemizi onlarla gitmemeye ikna etmeye çalışırdık. Eskiden İstanbul böyle miydi? Evin boş kalmaz, telefonun susmazdı, dolu dolu yaşardık bayramı, onca gezip dolaşmaya rağmen çoğu zaman mutlu da olurduk. Kim olmaz ? Cepler dolmuş tabi, hasılat iyi :)
Ya şimdi…Evlerin dolmasını bırakın, telefonlar bile doğru düzgün çalmaz oldu. Neden ? Çünkü artık mesaj var. “Bayramınızı kutlar, nice güzel bayramlar geçirmenizi dilerim”in çeşitli versiyonlarından oluşan binlerce mesaj. Ben yapmıyor muyum? Yapıyorum tabi ama aslında yapmamalıyım. Ya ararsın, ya ziyaretine gidersin ama mesajla bayram kutlanmamalı…
Biz İzmir'liyiz…Küçükken İzmir'den ayrılmış ve baba mesleği dolayısıyla bir şekilde İstanbul’a yerleşmişiz o yüzden büyüme İstanbul diyoruz. Eskiden hatırlarım, sürekli bir yerlere giderdik ya da bize gelirlerdi. Tabi biz ve teyzemler hariç tüm sülalemiz İzmir’de olduğundan bayramlarda İzmir’e de gittiğimiz olurdu. Doya doya yaşardık bayramı. Aslında yaşarmışız demek daha doğru olur çünkü şimdi çok daha iyi anlıyorum ve özlemle anıyorum.
İnanırmısınız eksikliğini yaşıyorum o güzel bayramların. Çocuklarıma bayramı hissettirmeyi, el öpmenin ne demek olduğunu bilmelerini sağlamaya çalışıyorum elimden geldiğince. O yüzden biz bayramlarda genellikle eşimin memleketi Manisa’nın bir ilçesi olan Alaşehir’e gideriz. Bayram orada gerçek anlamda bayram olarak yaşanıyor. Evler doluyor, telefonlar susmuyor. Tepsi baklavalar, evlerde pişen ikramlar, çikolatalar, şekerler, miniklere minik hediyeler, bayram paraları…Sokaklar kalabalık, insanların yüzü gülüyor ve çocuklarım orada anlıyorlar bayramın ne demek olduğunu.
Günümüz koşulları, geleneksel örf ve adetlerimizin yok olmasına neden oluyor maalesef. Yoğun çalışma koşulları, stresle geçen günler, haftalar, aylar ve bir an önce gelmesi beklenen bayram tatilleri. Neden ? Çünkü tat ile gidilecek. Artık bayramlar bir tatil fıtsatı olarak değerlendiriliyor ve dolayısıya ziyaretler her geçen gün azalıyor. Eğer biz büyükler bu bayramları çocuklarımıza yaşatmazsak iyice kopacaklar ve belkide biz ailelerini bile ileride bayramda ziyaret etmeyi atlayacaklar.
Ne kadar önemli olduğu kişiye göre değişir, belki kimimizin umurunda değil ama benim için önemli ve ben bu kutlamaların azalmasına inanın çok ama çok üzülüyorum.
Zaten görünen o ki az kaldı yakında hiç bir şekilde bayram kutlayamayacağız, Çocuklarımıza hiçbirşey bırakamayacağız…Ne dini bayramlarımızı, ne 29 Ekimleri, 23 Nisanları, 19 Mayısları… :(
Hepinizin geçmiş bayramları kutlu olsun
Sevgiyle kalın…"

Doğan büyüyor...

Demir'im 5 aylık oldu bugün.

Bir fotoğrafçı anne olarak tabii ki elime böyle bir fırsat geçmiş bende bundan faydalanıp doyasıya fotoğraf çekmeye çalışıyorum. 

Her ay yaptığım gibi bugün Demir'le ay fotoğrafı çektik. Oğluşum bugün tam 5 ayını bitirdi. 
Malum Ekim ayındayız ve sonbahar yaprakları etrafı sardı bizde böyle bir konsept yapalım dedik. Demir poz vermede beni hayli zorlasada biraz birşeyler yakalayabildim. 

Yenidoğan fotoğrafçılığı, bebek, çocuk çekimleri en zor çekimlerdir. Çünkü karşındaki modelin sana poz vermesini bilmez ve en güzeli sen onu doğal fotoğraflarsın ama canında çıkar. Sonuca baktığında da değdiğini anlarsın. Bizim çekimde de ben yoruldum, o yoruldu ve emdikten sora uyudu. Ben bu anı kaçırırmıyım? Tabii ki hayır. Hemen makinamı kaptığım gibiiii Demir'i yatırdım ve bastım deklanşörüme. 

Doğan büyüyor demiştim başlığımda. Gerçekten de zaman nasıl geçiyor hiç anlamıyorum. Doğduğu gün daha gün gibi aklımda. 

Buyrun sizi Demir'le baş başa bırakayım biraz. 
Bakarken duanızıda eksik etmezseniz ne mutlu bize. :)

Sevgiyle kalın. 
Didem










1 Ekim 2014 Çarşamba

Emziren anne, anne sütü eşittir daha sağlıklı bir bebek

Kimi annenin kabusu, kimi annenin özlemi, kimi annenin ise vazgeçilmezidir "EMZİRME".

Ve benim hiç anlamadığım bir durumdur, kendi bedenini düşündüğü için EMZİRMEYEN anne.

Anne olan bilir, aksi bir durum olmadığı takdirde ( sütün gelmemesi, hastalık durumu vs.) bebek ile anne arasında en sıkı bağların kurulduğu anlardır emzirme anları.
Bebeğin ilk doğduğu andan itibaren emme refleksi ile doğup rahat ettiği belkide tek yerdir.
Hasta olduğunda, ağladığında... tek huzur bulduğu yerdir oysa ki. Hele ki anne sütüyle beslenen çocukların daha az hastalandığını bir çok çalışma kanıtlamıştır. 



Bedenime ve sağlığım elverdiğince 3 çocuğumuda emzirdim. Hatta üç numara daha yeni doğduğu için halen daha emziriyorum ve inşallah mümkün olduğunca da emzirmeye devam edeceğim. İlk oğlumda 6.5 ay emzirebilmiştim. Maalesef işe geri dönmem ile birlikte o emmeyi daha çabuk bıraktı. İkinci oğlumda 14 ay emzirdim. O ise, işe gitsemde dönüşümde beni heyecanla bekliyor ve bu mutluluğu bana yaşatıyordu. Ne zaman dişleri çıktı ve dişiyle çiğnemeye başladı o zaman yavaş yavaş dur demek zorunda kaldım. Yoksa meme ucu kopması yaşayabilirdim. Şimdi ise minik oğlum 5. ayını bitiriyor ve şükürler olsun hala emiyor. Bir ara gün içinde sürekli emdiğinden sütüm azalıyor, onu doyurmuyordu ve dolayısıyla istemesemde arada az az ek mama veriyordum fakat belli bir süre sonra ek mamayı(biberonu) reddetti ve sırf memeye döndü şükürler olsun.

Zorlukları yok mu? Var. Gece her uyandığında emzirmek, emzirme sürelerini takip etmek. Ummadığınız bir anda, bir yerde emzirmek durumunda kalmak. Meme ucunuzun yara olması gibi gibi...Ama bunlar çözümü olmayan, bahanesi olan şeyler değil. Sonra inanın bugünleri çok arıyorsunuz ne kadar zorluk çekmiş olursanız olun.

Emzirme konusunda hiç çekinmedim. Zaten şu anda emzirme örtülerinin yardımıyla heryerde kolaylıkla emzirebiliyoruz. Bebeğimizin ihtiyacını karşılamak toplum içinde emzirmemize engel olmamalıdır diye düşünüyorum. Ben artık üç çocuk tecrübesiyle zaten heryerde herşekilde emzirir duruma geldim. Yeter ki bebeğim beslenmesinden geri kalıp ağlama krizine girmesin. Gün içerisinde uyuyup uyanıp sürekli emdiğinden pompa ile sağıp depolama şansım olmuyor ki eve bırakıp bir yere gidebileyim. Eğer ki sütünüz fazla fazla geliyorsa mutlaka sağıp depolayın derim. Faydasını görürsünüz mutlaka. Ayrıca sütünüzün fazla gelip göğsünüzde kalması ise sizde ateşe ve titremeye neden olabilir.

Sütüm çok az diyen annelere ise önereceğim şudur ki, damla halinde bile gelse bebeğinizi memenizden ayrı tutmayın. Alacağı bir kaç damla sütün onun sağlığında etkisi mutlaka olacaktır.

Sütü gelmediği için emziremeyen annelerimize ise şunu diyebilirim, başta sürekli deneyin. Gelmiyor diye bırakmayın. Baktınız artık gerçekten hiç gelmiyor ve siz elinizden geleni yaptınız ( süt arttırmak için doğru beslenme ve dinlenme), üzülmeyin demmekki böylesi nasipmiş.

Bu yazımı bu haftaya özel yazmak istedim. Medyada görmüşsünüzdür. 1-7 Ekim haftası Emzirme Haftası olarak kutlanıyor ve çeşitli etkinlikler düzenlenyor.

Aşağıda Türk Pediatri Kurumunun yapmış olduğu bir yayından alıntıyı sizinle paylaşmak istedim :

"Bu çok özel haftanın önemi vesilesi ile anne sütünün sayılamayacak kadar fazla olan faydalarını da bilerek 10 temel noktaya dikkat çekmek istedik:

  • Emzirmeye doğumu izleyen dakikalar içerisinde başlanmalı ve gün içerisinde çocuk gereksinim duydukça da devam edilmeldir.

  • Anne sütü, yenidoğan ve süt çocukları için ideal bir besindir. Bu dönemdeki çocukların gelişmesi için ihtiyacı olan tüm besin öğelerini içerir.

  • Emzirme anne sağlığı açısından da çok önemlidir. Meme ve over kanserlerinin oluşum sıklığını azaltır. Ayrıca emziren anneler doğum öncesi kilosuna hem daha kısa sürede hem de daha sağlıklı bir biçimde dönebilir.

  • Anne sütü ile beslenmenin çocuk sağlığına uzun dönemde de faydaları vardır. Erişkin dönemde hem hiperkolestrolemi hem de hipertansiyon anne sütü ile beslenenlerde daha az görülür. Ayrıca Tip-2 diyabete, obeziteye ve metabolik sendroma bilindiği üzere anne sütü ile beslenen çocuklarda daha az sıklıkla rastlanır.

  • Formula ile beslenmenin önerilmemesinin bir nedeni de içme suyuyla bulaşan hastalıkların sıklığının daha fazla rastlanmasıdır. Bu anlamda anne sütü daha hijyenik bir besin öğesidir. Ayrıca mama hazırlama aşamasında yapılabilecek hataların önüne geçilmiş olur. Bilindiği üzere fazla seyreltilerek hazırlanan mamalar malnütrisyona neden olabilecekken daha kıvamlı hazırlanan mamalar da osmotik ishale ve sindirim sistemi kanamalarına neden olabilmektedir. Yine özellikle son yıllarda artan besin allerjilerinin oluşma sıklığı standart formulalarla beslenen bebeklerde daha fazladır.

  • Çocukla annenin arasındaki sosyal bağın gelişiminde ve ileride oluşabilecek psikiatrik hastalıkların önlenmesinde anne sütü ile beslenmenin olumlu katkıları bulunmaktadır. Bilindiği üzere otizm anne sütü ile beslenen bebeklerde daha az sıklıkta görülmektedir.

  • Anne sütü içerdiği immunglobulinler nedeniyle çocukluk yaş grubundaki ölümlerin en sık iki nedeni olan diyare ve pnomoniden de korur. Ayrıca bir çok viral hastalık anne sütü ile beslenen bebeklerde formula ile beslenenlere göre daha az oranda görülür.

  • Formula ile beslenen bebekler daha fazla antijene maruz kalırlar ve otoimmun hastalıklar anne sütü ile beslenenlerden daha fazladır.

  • Özellikle erken doğan doğan bebeklerde doğum haftasına göre her annenin sahip olduğu süt kendi çocuğu için ideal besinleri ve osmotik yükü içerir. Bu da gelişmesi muhtemel bazı sorunlardan bebeği koruyucu özelliktedir (nekrotizan enterokolit, malnutrisyon...).
Anne sütü hem ulaşılabilirlik hem de maaliyet açısından üstün bir besin kaynağıdır."


Bir diğer yeni araştırma ise 2014 yılı içinde Lansinoh firmasının yapmış olduğu detaylı emzirme araştırması. Bu araştırmaya buradaki linkden ulaşabilirsiniz. Dünya genelindeki annelerin farklı emzirme deneyimleri ve yaklaşımları açık bir şekilde sunulmuştur.
İncelemenizi tavsiye ederim.

Sevgiyle kalın
Didem


28 Eylül 2014 Pazar

Elveda otuzlu yaşlar...

Dün (Eylül,27) benim doğumgünümdü.

Otuzlu yaşlara veda ettiğim ama halen daha otuzlarda hissettiğim bir gündü. Hiçbir zaman yaşımı sorgulamadım belkide sorgulamaya vaktim olmadı ya da sorgulamak istemedim... Haa bir dakika. Yalan olmasın. Yirmili yaşlardan otuzlara geçerken bir ara sanırım stres olmuştum, daha doğrusu bir korku sarmıştı içimi diye hatırlıyorum. O da şimdi yazarken aklıma geldi, demekki o kadar da korkunç değilmiş :)).

Bu şekilde sorgusuz hissetmemde sanırım ailemin etkisi büyük. Hareketli, yoğun bir hayatım var aslında. 3 oğlumuzla zaman akıyor ve bir bakıyoruz pazartesi bir bakıyoruz cuma olmuş. Aslında herkesin öyle değil mi? Yoğun iş temposunda hele ki bu zamanda anı yaşayamıyoruz bile çoğu zaman. 

Aslında ben biraz daha şanslıyım şu an. 15 yıllık kurumsal hayattan sonra hiç ummadığım bir şekilde başlamış olduğum fotoğrafçılık mesleğimde en azından kendi zamanımı az da olsa kendim yönetebiliyorum. Bir diğer deyişle kendimin patronu benim. Dolayısıyla zamanı kendim istediğim doğrultuda yönetebiliyorum işim elverdiği müddetçe. Doğum fotoğrafçılığı bir nevi doktorluk gibi. 7/24 telefonun açık ve beklemede olman gerektiği için (normal doğum çekimleri için) zamanın biraz kısıtlanabiliyor ama kurumsalda çalışmak gibi değil asla. Bu yüzdendir ki  39 yılın son 3 yılı çocuklarımla daha çok beraber olduğumdan tempom daha da arttı ve sanırım bu tempo bana daha fazla enerji verdi ve belki de o yüzden Demir'ime hamile kaldığımı öğrenip Dr.'uma gittiğimde yapmış olduğumuz konuşma da " ... 39unda doğurmuş olacaksın" dediği vakit şöyle bir düşündüm ve o an yaşımı ilk kez telaffuz ettim " Ne? 39 mu? O kadar olmuş muyum yaa? "

39 yıla bayağ bir şeyler sığdı. En önemlisi büyük bir aile olduk. 5 ay önce doğan Demir'imiz ile birlikte kuvvetli olan aile bağlarımız daha da bir kuvvetlendi ve ben sanki ruhen 4-5 yaş daha gençleştim. Daha mutlu, daha enerjik ve daha sevgi dolu hissediyorum. Öylede olmak zorundayım aslında. Yoksa nasıl başederim bu veletlerle :)

Zaten önemli olan da insanın kendisini hangi yaşta hissetiği değil midir? 

Hayat enerjin eksilmediği müddetçe, 
70 yaşında bir genç olabilecekken 40 yaşında bir yaşlı olmamaya gayret gösterirsen, 
Yaşlanmaktan korkmazsan, 
Enerjini alan değil, sana enerji veren insanlarla arkadaşlık edersen,
Çocuklarınla çocuk olup, onlarlayken çocukluğuna dönebiliyorsan,
İşini işde bırakmayı başarabiliyorsan,
Hareketli olmaktan kaçmıyorsan,
Doğru insanlarla beraber isen,
Kendinle başbaşa kalmayı becerebiliyorsan,
Seviyorsan
Seviliyorsan, 
Karşındakine sevdiğini söylemeyi becerebiliyorsan,
Kalbini dinliyorsan,
Yüzündeki çizgileri görmezden gelip,
İçinden geldiğince kahkahanı atmayı başarabiliyorsan

Boşver be arkadaş, BOŞVER BE YAŞI BAŞI...

BOŞVER BE YAŞI BAŞI !

Gönlün ne kadar şık sen ondan haber ver?
Şöyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan,
sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver?
Koyma bir kenara yüreğini, aç kapılarını,
gelene geçene yol verme girsin diye içeri ama
gömme başını toprağa bir çift güzel göz uğruna.
Bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda,
ama aklını kaybedecek bir aşk varsa avuçlarında,
bırak aksın yollarına.
Yağ geç, yık geç, kimse inanmazsa inanmasın.
Sen inan yüreğine,
hem ona geçmezse kime geçer sözün?
Büyü büyü...
Bak ellerin ayakların kocaman.
Aklın da maaşallah yerinde,
e ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye.
Akıllı ol, yüreğin gelir peşinden,
Boşver yaşı başı,
aşk var mı aşk, sen ondan haber ver?
Takılmışsın yüzündeki gözündeki çizgilere.
O çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün,
atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir kış günü,
öl gitsin...
Parayı pulu savurup,
bir balıkçı köyünde balık tutmak mıdır isteğin,
savrul gitsin...
Boş ver be yaşı başı,
kim tutar seni kim,
kendi yüreğinden başka kim?
Aklını al da öyle git,
ister bir duvara, ister bir odaya, ister kıra bayıra vur da git.
Dert etme ellerini, onlar da gelir seninle bırakmadıkça birine.
O biri de gelir gerçekten istediğin oysa,
seveceksen ve öleceksen uğruna...
Yaşa be, yaşa da öyle git, gireceksen toprağa...
Yaş 70'e gelse bile, hayat daha bitmemiş.
Sen mi biteceksin?
Çekeceksen bile bayrağı,
yaşadım ulan dibine kadar diyemiycek misin?


(Bir çok yerde Can Yücel diye geçer ama aslında Sibel Bengü'ye ait bir şiir...)

Yeni yaşıma kadar hayatımın bir yerlerinden girip bu zamana kadar benimle olmuş, yeni yaşımla beraber de olmaya devam edecek olan tüm  sevdiklerime; aileme, arkadaşlarıma, can dostlarıma yanımda oldukları için teşekkürü bir borç bilirim. iyi ki varsınız.
Sevgiyle kalın. 
Didem






kuzenim Tuba ile ...




24 Eylül 2014 Çarşamba

Hoş geldin Zürafa Sophie

Sizi bu yazımda Demir'in çok işlevli arkadaşı "zürafa Sophie" ile tanıştırmak istiyorum. 

Demir 5. ayını bitirmek üzere. Zamanın ne çabuk geçtiğinin kanıtıdır bana minnak oğlum. Sanki daha dün hastaneden çıkmış gibiyiz. 
5 aylık olma yolunda olsada Demir, neredeyse 2 aylıkkenden beri anormal bir salya akıtıyor ve parmakları sürekli ağzında, müdahele etmesem elini boğazına kadar sokacak. Sadece elleri olsa iyi engel olmasak eline ne geçse ağzında. Diğer 2 oğlanda hiç bu kadar olduğunu hatırlamıyoruz. Ne önlük dayanıyor, nede üst baş. 

Hani 2.den sonra 5 yıl geçti ya unuttuk mu acaba diyoruz ve erken diş çıkaracak sanki deyip duruyoruz ama 5 ay bitiyor ve hala tık yok bizim minnoşun dişlerinde. 

Bunları gözlemlerken tabii ki Demir elinde oyuncak olsun, örtü olsun ne bulursa kemirmeye çalıştığından elindeki oyuncakların kalitesini, ham maddesini ister istemez sorguluyoruz. Malum etrafda çığ gibi büyüyen Çin malı kalitesiz oyuncaklardan dolayı bir tedirginlik var. Örneğin geçen gün Sapancaya gittiğimizde annemlerin evde oyuncak bir çıngırak bulduk. Herhalde Bora ya da Doruk zamanında alınmış ve orada kalmış. Öyle de dikkat çekici ki. Nitekim iyice incelendiğinde bunun Çin malı bir oyuncak olduğu kalitesinden gayet iyi anlaşılıyor. Demir ise onu gördüğü an sustu. Her ne kadar eline vermeyip kendi elimizde çıkardığımız seslerle onu oyalamaya çalışsakda gözden kaçınca abileri eline tutuşturmuşlar. 

Bu tip olaylardan dolayı oynaması ve bir nevi dişlerini kaşıması için eline verilecek oyuncağın çocuklara uygun yapıda bir malzemeden yapılmış olmasının önemini daha da bir kavramış durumdayız. Hele ki eşim bu konularda acayip hassas.

Zürafa Sophie ile instagramda bir paylaşımda karşılaştım. Altındaki yazıyı okuyunca dikkatimi çekti, araştırdım ve şans eseri bugün Demir'le işlerimizi halletmek için dışarı çıktığımızda Joker mağazasında karşılaştık kendisi ile. Sevgili Sophie ürün özellikleri gereği olsa gerek birazcık pahalı (küçük olanı 39,5 TL., büyük olanı yanında peluş oyuncak hediyeli olarak 100TL civarında) ama bence diğer muadillerine göre kesinlikle değer. Hele konu olan bebeğimiz ise. Birçok çeşidi var ama ben küçük olanını aldım şimdilik. Önce bir deneyip görelim istedim. Nitekim yolda yürürken Demir mıkırdanmaya başlayınca hemencecik orada tutuşturuverdim eline. Evde olsam bir sudan geçirirdim ama çok pimpirikli değilim şöyle bir silip veriverdim. O kadar güzel oyalandı ki beni de rahat ettirdi açıkcası. 

İçim rahat. En azından biliyorum ki bu kategoride alınabilecek en doğru diş kaşıma oyuncağı. Sophie Türkiye sayfasından detaylı inceleyebilirsiniz ama burada kısaca şöyle bahsedeyim : 

Sophie,
%100 doğal kauçuk ve gıda boyasından yapılmıştır.
Ftalat ve Vinil içermez
Üzerindeki boyalar gıda boyası olduğundan bebeğiniz dişledikçe zamanla çıkabiliyormuş. Korkulacak birşey yok. 

Ayrıca almış olduğu ödüllerde mevcut.

İşte böyle. Biz kullanmaya başladık, sizinle de paylaştık. Artık gerisi size kalmış :)
Üstelik adınıda çok beğendim ben: Sophieeeeeee :)

Sevgiyle kalın. 


Vee tabii birkaç fotoğraf..







Bizde olmayan diğer büyük modeli 







17 Eylül 2014 Çarşamba

3son1mom: 3 çocuklu bir annenin kaleminden.






3son1mom : 3oğlan1anne

İsmi yeni koydum. Hani üçledik ya ondan :))

Bazen içim kabarıyor. Yazmak istiyorum. Yaş 40 a merdiven dayayınca ( kırk mıııı ) insanın edebiyatı coşuyor olabilir mi ? Hele bir de 3 çocukla koştur koştur bir hayat yaşıyorsan...

Evet. Uzun zamandır yapmak istediğim şeye, blog yazmaya bir adım atıyorum. Aslında web sitem üzerinden zaten zaman zaman yazıyordum ama hep ayrı bir blog sayfası açmak vardı aklımda. Demir'in de doğmasıyla 3 kuzulu bir anne olunca adımıda buldum, blogumuda açtım. 

Blog yazmak çok zaman ve özveri isteyen birşey. Takip ettiğim bloggerları şimdi daha çok takdir ediyorum. Şu iki yazıyı yazacağım diye oldukça zorlandım. Demir bütün gün gak guk edince yazıları bitirmek akşama kaldı. E ne yapalım öyle ya da böyle bu blogu sürdürmeye ve geliştirmeye çalışacağım. 

Fotoğrafçı bir anne olarak bol fotoğraflı bir blog olacağı kesin. Yerinde durmayan biri olduğumdan çocuklarla yaşadıklarımı, gezip gördüklerimizi, önerilerimi, eleştirilerimi, yemek tariflerimizi, aktivitelerimizi ve benzeri bir çok şeyi burada paylaşacağım. Artık zaman ne gösterir bilemem ama haydi başlayalım... 

Okursanız ne mutlu bana, okumazsanızda canınız sağolsun :)) 



Haydi çocuklar okula


Eylül ayını severim. Ne de olsa bu ayda doğmuşum. Havasıyla, yazdan kışa geçiş olmasıyla ve çocuklarım okullu olduğundan beri okulların açıldığı ay olmasıyla EYLÜL'ü daha da bir sevdim ne yalan söyliyeyim :) .

Geçen senede bu sevgimden bahsetmiş ve okulların açılmasına dair bir yazı yazmışım. Demişim ki : Çocuklar okula, anneler tatile... duygular aynı tabii :)

Öncelikle yeni eğitim ve öğretim yılımız hepimize hayırlı olsun. Hernekadar yenidoğan bebişimizin ailemize katılmasıyla bu yaz bana biraz daha zor geçmiş olsada 3 ay geçti gitti bile. Son haftalarında artık iple çektiğim ve "çocuklarım eğitimden bu kadar uzak kalmamalılar, o güzel okullarına kavuşsunlarrr artıkkk" diyerek dile getirdiğim gün geldi çattı ve ev bir anda Demir'le bize kaldı. Artık rol mü yapıyorlar yoksa gerçekten mutlulukla mı gidiyorlar bilmiyorum ama benimkiler şu an için bu durumdan memnunlar.

Bilmeyenler için söyliyeyim, büyük oğlum Bora 8 yaşında ve bu sene 3. sınıf oldu. Ne zaman anasınıfını bitirdi, ne zaman 1 ve 2. sınıfdan mezun oldu inanın anlamadım. Her zaman söylerim zaman çok ama çok hızlı geçiyor dolayısıyla her anın tadını doyasıya çıkarmak lazım yapması zor olsada :(

Doruk, 2 numara ve 5 yaşında. Benim afacan Doruk'um o. Bilen bilir :) O da bu sene anasınıfı oldu. Daha bir büyüdü ve en önemlisi o da artık bir abi oldu. Yazın oynamaktan tam farkına varamamış olsada şu anda abi olduğunun gayet iyi farkında ve bunu da bizlere (!!) zaman zaman yansıtıyor.

Demir'im ise henüz 4 ayı yeni bitirdi. Anne yuvasına gidiyor :) yani anasının kucağında henüz. O da abileri olmayınca birazcık dinleniyor yoksa abilerinin mıncıklamasından ona da geliyor terelelli durumları :)

İşte bizde okul durumları böyle. Sabahın 06.45 inde başlayan okul maratonu 17.00 de son buluyor bizim evde. Bu sadece koşuşturması. Bir de bunun ödev kısmı var.

Gittikçe karışan, zor bir hal alıp çocuklarımızı saçma sapan bir yarışa sokan bu okul sistemimizle her geçen sene daha da bir yakınlaşıyoruz. Diliyorum ki, çocuklarımızın üstesinden kolaylıkla gelebilecekleri bir yıl olsun inşallah...

Ya biz anneler... Şimdi biraz dinlenme zamanı... Koşuşturmacalarla geçen, aktivitelerle oyalamaya çalıştığımız, ipad oynuyorlar diye sinirlendiğimiz ama bazen de istemeyerekde olsa bizim başvurduğumuz, çalışırken tatillerimizi onlara göre ayarlamaya çalıştığımız, kim bakacak diye dertlendiğimiz, ödevlerini bitirmeleri için bıdı bıdı yaptığımız bizler için koca bir yaz sonrasında nefes alma zamanı tabii kafamızda yapılması gereken bir sürü şeyin planlarıyla.

Hepimize kolay gelsin.
İyi tatiller.